6 Ağustos 2013 Salı

Kötü Tohum: Türk Sinemasında Ciddi Bir Gerilim Filmi





1963 yapımı Kötü Tohum, az bilinirliğinden dolayı Türk sinemasının en iyi 100 filmi gibi popüler listelerde yer almasa da haberdar olanlar için her zaman özel bir yere sahip olacak. Bu zamanının ötesindeki filmi özel kılansa iyi niyetli bir deneme olması değil; sahip olduğu gerilim ögeleriyle türünün gerçek ve ciddi bir örneği olması... Ben de böyle filmlerin varlığıyla Türk sinemasına olan inancı tazelemek adına blogun ilk yazısını bu filme ayırmayı uygun buldum.


kötü tohum


Türk sinemasında korku-gerilim denilince akla değerli yönetmen Metin Erksan'ın pek hazzedilmeyen denemesi 1974 yapımı "Şeytan" gelir ve bundan sonra herkes bu türün Türk sinemasında yeri olmadığına kanaat getirmişcesine türden uzaklaşır. Fakat ondan daha önce çekilmiş olan Kötü Tohum aksi bir fikir veriyor. Filmimizin yönetmenliğini ve yapımcılığını "Fareler ve İnsanlar" gibi yapıtları da Türk sinemasına kazandırmaya çabalamış Nevzat Pesen üstlenmiş. (60'lı yıllarda sinemanın etkin isimlerinden olan Pesen, filmden 10 yıl sonra iflasa dayanamayarak intihar edecektir.) Filmin baş rollerinde gerçekten anne-kız olan Lale ve Alev Oraloğlu'nu görüyoruz. Kötü tohum türünün iyi bir örneği olması dışında tahmin edebileceğiniz üzere eli yüzü hayli düzgün bir uyarlama ve
konusunu Amerikalı oyun yazarı Maxwell Anderson'ın "The Bad Seed" adlı tiyatro oyunundan alıyor. Oyunun 1956 yılında Amerikan yapımı bir filmle beyaz perdeye aktarıldığını da ekleyeyim. 


the bad seed
kötü tohum

Anne, baba ve bilmiş küçük kız Alev'in mutlu sahneleriyle açılan film, kızın arkadaşlarından Cemal'in gizemli ölümüyle karanlık bir hal alıyor. Zamanla olaya kan dondurucu bir rahatlıkla yaklaşan küçük kızın hayatındaki ilk gizemli ölümün bu olmadığını anlıyoruz. Bir süre sonra evlatlık olarak büyümüş anne Lale Hanım geçmişine dair şeytani bir sır öğreniyor ve bununla kötü tohumu arasındaki ilişkiyi kurması zor olmuyor. Bu arada olaylardan şüphelenen evin kahyasını da kötü bir son bekliyor. Daha sonra bir çok yabancı filmde de kullanılacak olan "kötücül çocuk" temasının ilk örneklerinden olan film, bir çocuğun gördüğümüz masumiyeti dışında karanlık yanına odaklanarak arzu ettiği tekinsiz atmosferi oluşturuyor. Aynı zamanda bilerek ya da bilmeyerek suçluluğun genetik bağlantısına değinerek kriminal bir problemi de ele almış oluyor. Bununla birlikte günümüzde bir çok mental ve psikolojik rahatsızlıkla ilişkilendirilen empati yoksunluğu açısından da değerlendirilebilecek bir film. Şüphesiz filmin parlamasındaki en büyük pay oyunculuklara ait. Filmin bu yönünün ise farklı bir arka planı var. Lale Oraloğlu, sonraları uzun yıllar hizmet verecek kendi tiyatrosunda beklediği çıkışı yapacak bir oyun arayışındadır ve Maxwell Anderson'ın "the bad seed" oyununun sahnelenmesine karar verilir. Gönül Suveren tarafından "Kötü Tohum" adıyla Türkçeleştirilen eserde şeytani başrolü Lale Oraloğlu'nun 7 yaşındaki kızı Alev canlandırır. Büyük sükse yapan oyun bir yandan gişe rekorları kırarken diğer yandan dönemin eleştirmenleri küçük oyuncuya methiyeler düzmektedir. Onlarca kez sahnelenen oyun sonunda beyaz perdeye taşınır. İşte filmde şahit olunan bu müthiş oyunculuklar yapılan yüzlerce provanın ve oyuncuların iyice içlerine sindirdikleri rollerinin ürünü... Gerçekte de anne kız olan Lale ve Alev Oraloğlu'nun yarattığı sinerji tartışmasız. Fakat Kötü Tohum ve oyunculuk deyince devleşen isim Alev Oraloğlu için ayrı bir paragraf açmak gerekir.

Bu filmi diğerlerinin önüne geçiren ve zihinlere kazıyan şüphesiz ki şeytanî küçük kız rolündeki Alev Oraloğlu'nun hayranlık uyandırıcı performansıdır. Küçük ve masum kız maskesinin altındaki sinsi ve kötücül mimikleri çok başarılı, altındaki o tiyatral tadı alsak da ruh halindeki geçişler ölçülü ve sırıtmıyor. Ayşeciklerin, Ömerciklerin kusursuz çocuk prototipiyle Türk sinemasını kasıp kavurduğu yıllardan bahsediyoruz. Ve Kötü Tohum, Ayşecik'in romantik seyircisine büyük bir cesaretle bu karanlık çocuğu tanıtırıyor. Diyebiliriz ki Alev Oraloğlu dönemin çocuk oyuncularla ilgili bütün tabularını yıkıyor.




Klişe olacak ama film boyunca bugün Amerika'da gerçekleşse sahibini oscar adayı yapacak performanslardan birini izliyoruz... Hatta performansıyla orijinal filmdeki çocuk oyuncuyu gölgede bıraktığını söylemek yanlış olmaz -ki bu fark filmlerin fotoğraflarından bile anlaşılıyor. Bu tür bir filme ne kadar yakıştığına hayret ettiğimiz Öztürk Serengil'le sahneleri ise filmin en güzel yerlerinden. Her şeyi bu küçük kız ellerinde yükseltiyor, kızın çuvallaması halinde belki de Şeytan gibi unutulmak istenen bir esere dönüşebilecek film onun düzgün oyunculuğu sayesinde parlıyor. Ne de olsa o sahnede doğmuş, çekirdekten yetişme bir sanatçı.
Lale ve Alev Oraloğlu kuliste hazırlanıyor

Alev Oraloğlu'nu tanıyoruz, küçüklüğünde kötü tohum filminde rol alan sanatçı, gençliğinde düzgün Keloğlan filmlerinin esas kızıydı, şimdilerde de ekranlarda ve sahnede güzel işler yapmaya devam ediyor.


Alev Oraloğlu her ne kadar artık usta bir oyuncu olsa da Kötü Tohum'u her açtığımızda tüyler ürpertici çocuk bakışlarıyla bizi karşılayacak.

Film türünün Türk sinemasındaki ilk ciddi örneği dedik, fakat filmin ilkleri bununla bitmiyor. Kötü Tohum aynı zamanda TRT'de yayınlanan ilk Türk filmi olma özelliğini de taşıyor. Görüldüğü üzere Türk ekranları da muhteşem bir başlangıç yapmasına rağmen sinemanın makus talihini paylaşıyor. Gittikçe düşen kalitenin gölgesinde 60'lardaki Kötü Tohum, Sevmek Zamanı gibi yüz akı filmlerin Türk Sinemasına aidiyeti düşündürüyor. Ve bu filmler Türk sinema sanatının çok farklı yazılabilecek kaderi hakkında ipucu veriyor. Ama olsun Kötü Tohum da sinemamızdaki azımsanmayacak sayıdaki iyi şeylerden biri...

Film hakkındaki bir diğer nokta uyarlama dolayısıyla karakterlerin arada kalmış, oturmamış tipler olmaması hikayenin 60'ların modern bir Türk ailesinde geçmiş olduğuna inanıyorsunuz.

Bugün internette Kötü Tohum filmine değinilen bazı sitelerde sinema gurularınca(!) film çalıntı olduğu iddiasıyla tu-kaka ilan ediliyor. Bu ilanı yapan Amerikan "The Bad Seed" filmine kaza bela rastlamakla Amerika'yı yeniden keşfettiğini sanan bir takım bilgisi eksik yorumculardır. Halbuki bu kabuğunu beğenmeyenler tayfasına "The Bad Seed" filminin de bir tiyatro oyununun uyarlaması olduğunu, Kötü Tohum filminin de aynı tiyatro eserinden yola çıkılarak çekildiğini belgeli ispatlı şekilde anlatmaya kalksan ufku genişleyecek... Tabii yeniden çevrim, uyarlama, versiyon kavramlarını da kafalarına vura vura anlatmak şart. Sinemanın ayrı bir dili olduğunu, yazılı bir eseri veya tiyatro metnini uyarlamakla yeni bir şey yaratıldığını bilmem bunlara anlatmak mümkün müdür? Çok fazla andım rahmetli Metin Erksan yattığı yerden beni affetsin ama yine "Şeytan"ı örnek göstereceğim. Hani o da birebir Exorcist filminin Türkçeleştirilmiş versiyonuydu fakat sonuç hiç de iyi olmadı. Böyleyken Kötü Tohum gibi özgün bir eserin Türk sinemasına kazandırılması bile başlı başına bir cesaret işidir. Ve Kötü Tohum gibi hâlâ üzerine çıkılamayan bir işi ve içindeki olağanüstü oyunculukları bir kenara iterek filmden saymamak hafif tabirle saygısızlık olur.

Kötü Tohum, 
günümüzde dahi dev prodüksiyonlarla başarılamayan bir işi başararak o zamanın imkansızlıklarına rağmen Türk sinemasına gerçek bir gerilim filmi kazandırmıştır. Gerçek Türk sineması severlere inanılmaz gelen nokta budur. Eskiden korktuğumuz 80 yapımı korku filmlerine dahi artık güldüğümüz bir zamanda bu elbette az şey değildir. 








1 yorum: