15 Eylül 2013 Pazar

Çalıkuşu, Gerçek Çalıkuşu, Modern Zaman Çalıkuşu



Soru: Yukarıdaki resimlerden hangisi "gerçek Çalıkuşu" dur? Bu daha ziyade B şıkkını seçenler için bir yazı.


Çalıkuşu'nu andığım anda derhal kulağımda Esin Engin orkestrasının eşsiz Çalıkuşu müziği çalmaya başlıyor, gözümün önünde TÜRK SİNEMA-TV tarihinin en gerçek Feridesi çarşaflarını giyiniyor ve yüzüne güzelliğini zerre gizleyemeyen siyah peçesini örtüyor. Her ne kadar daha çok sinema eserlerine yer verme niyetinde olsam da 1986 tarihli Çalıkuşu dizisi sanat tarihimiz açısından gerçekten dikkate değer bir eser.



fondanlı sahne -1

Reşat Nuri Güntekin’in gerçek anlamda ölümsüz eseri Çalıkuşu çok defalar perdeye, ekrana, fotoroman sayfalarına, tiyaro hatta bale sahnelerine taşındı. Ancak sanat tarihimizde bu yapımlardan ikisi öne çıkar. Bunlardan biri Türkan Şoray ve Kartal Tibetli 1966 yapımı Türk filmi Çalıkuşu, diğeri ise Aydan Şener ve Kenan Kalavlı unutulmaz Çalıkuşu dizisi… Öyle ki şu an baş rollerin isimlerini yazarken dahi insanın Aydan Şener yerine Feride, Kenan Kalav yerine Kamran yazası geliyor. İşin ilginci bu iki yapım da Türk sinemasının usta yönetmenlerinden merhum Osman F. Seden’in imzasını taşımakta. Dizinin bütün hepsinden ayrı sahici bir Çalıkuşu ruhu taşıdığını söylemek yanlış olmaz, bu atmosferi kurmakta Osman Seden’e en çok yardımcı olan husus şüphesiz önceki filmden edindiği tecrübeler olmuştur. Bu temele dayanarak masaya oturuyor ve daha önce içine sindiremediği Çalıkuşu'nu sağlam şekilde projelendirerek hayalini gerçeğe dönüştürüyor. Gerçekten de Çalıkuşu dizisi sağlam bir projelendirme neticesinde hayata geçirilmiştir, onu ekran tarihimizin unutulmazlarından kılan noktalardan biri de bizim dizilerde pek alışık olunmayan bu projelendirme aşamasına sahip olmasıdır. 51 oyuncu ve 1500 figüranın rol aldığı dizinin çekimleri İstanbul, Bursa, Bolu, Geyve, Göynük, Mudurnu ve İzmir'deki 137 mekanda gerçekleşmiştir. Dizi tümüyle TRT dışında hazırlanmış ve kuruma o dönemin parasıyla 115 milyon liraya mal olmuştur. 7 bölümden oluşan dizinin hazırlık devresi ve çekimleri toplam 6 ay sürmüştü. O dönemin şartları düşünüldüğünde bunların ne denli olağanüstü rakamlar olduğu anlaşılabilir… 

Osman F. Seden’in Çalıkuşu’na olan tutkusu bu serüveni gerçeğe dönüştürüyor. Önce ilk denemesinden bahsetmek isterim. Söylemeliyim ki her iki eseri izleyenler için şaşırtıcı bir detay var. Türkan Şoray’ın oynadığı Türk filmi ve Aydan Şener’li dizi paralelden de öte aynı açılış sahneleri, aynı planlar ve hatta aynı diyaloglarla ilerliyor. Aynı senaryo üzerinden diziye uyarlanmış gibi, gibisi fazla öyle olmuş.

fondanlı sahne -2
 

Filmde Türkan Şoray’ı izliyoruz. Film sanki bugün de yapılan bir yanlışı yapmış ve o dönem ilk akla gelen esmer başrol oyuncusunu Çalıkuşu rolüne bürümüş. Atilla Dorsay yıllar sonra bununla ilgili şöyle demiştir: “Türkan Şoray mesela, hiç oynamaması gereken Çalıkuşu'nda Feride olarak karşımıza çıktı. Oysaki ne karakter, ne de fizik olarak hiç ilgisi yoktu.” Kamuranımızsa Kartal Tibet tarafından canlandırılmış ve kumralımsı saçlarıyla şimdiye kadar sarı çıyan sıfatına en yakın Kamuran rolünde.


(Son Çalıkuşu Fahriye Evcen’in daha çok Türkan Şoray’a benzetilmesi dizinin Trt’nin Çalıkuşu’ndan ziyade film olan Çalıkuşu’nun havasını taşıyacağını düşündürüyor.) Açıkçası benim bu filmde diziden daha iyi olduğunu düşündüğüm tek şey tüm muzipliğiyle Çalıkuşu’nun küçüklüğünü canlandıran dönemin çocuk oyuncusu Parla Şenol ki yeni Çalıkuşu’na da bakılırsa en iyi çocuk çalıkuşu oscar’ı hâlâ onun elinde. Filmin kalan oyuncu kadrosu da karakter üzerinde düşünülmeden yaşa uygun ilk akla gelen popüler oyuncuları oynatmak üzerine, sanırım diziyle aralarındaki en önemli farklardan biri bu. Ama en büyük farktan bahsedeceksek (o farkı bu yeni dizi de büyük bir şans olarak elinden bulunduruyor) o da Esin Engin’in eşsiz orkestrası ve unutulmaz Çalıkuşu bestesidir. Şöyle anlatabilirim ki Reşat Nuri Güntekin’in romanı ne kadar Çalıkuşu ise bu müzik de o kadar Çalıkuşu’dur. Bu eserler arasında sanki zaman ve mekan farkı yok gibi, sanatın sonsuz evreninde yek vücut olmuşlar gibi… O müzik başka bir şeyin müziği olamazmış, Esin Engin bu güzel eseri tamamlamak için doğmuş gibi… Tüm bunlar karşısında bir kez daha saygıyla eğiliyor ve gönlümce bu besteyi evrenin en iyi film-dizi müziği seçiyorum. Esin Engin’in besteyi Rusya gezisinden aldığı ilhamla yaptığı söylenir* ki daha aşağıda bahsedeceğim dizinin Sovyetler macerası açısından da bu ilginç bir ayrıntıdır. (*https://eksisozluk.com/entry/5429873) 



Artık dizinin bahsine iyice geçersek Çalıkuşu’nun bu kadar evrensel diğer unsuru da hiç şüphesiz Aydan Şener’di. Aydan Şener, kesinlikle Çalıkuşuydu, hayal bile edemediğimiz Feride’yi dokunulabilir hale getiren kadındı. Dudaklarının çocuksu kıvrımlarına, özenle yaratılmış yüz hatlarına baktıkça nasıl bu kadar çok insanın Feride aşkına düştüğünü anlıyor, peçe altındaki yüzünü görmekle dahi çarpılanlara hak veriyor ve böyle güzel bir kadının nasıl bu kadar masum olabileceğine artık inanıyorduk.









Su gibi güzelliğe sahip bu kadın, o zamanlar Türkiye güzeli seçilmiş ve Dünya güzellik yarışmasında da ülkemizi temsil etmişti. Role seçildiğinde her dönem olduğu gibi Çalıkuşu’nu canlandıracak kişiyi gazeteler ilgiyle karşılamıştı.

Sırasıyla: 1986 - 1966 - 2013 tarihli Çalıkuşu yapımlarının başrollerine ilişkin gazete haberleri. Diğer dikkat çekici nokta ise bütün yapıtların yıllar süren teşebbüsten sonra çekilebilmesi.
Peki Dünya’nın en Gülbeşekeri Aydan Şener oscarlık bir oyunculuk mu sergilemişti? Belki, hayır ama o zaten Çalıkuşuydu. Bu gerçekten açıklanması zor bir şey, Esin Engin’in melodisi gibi sırrı Çalıkuşu’nun ruhunda gizli ve rahmetli Osman Seden’in çözüp çıkarabildiği bir sır. Rahmetli Seden, Feride ve Kamuran dengesini çok iyi anlamıştı. Şöyle ki bu hikâyede Kamuran hiçbir şeydir fakat Feride’nin ona verdiği değerle her şeydir. Yani Feride’nin aşkı olmasa on para etmezken, melekler meleği Feride’nin aşkıyla ilahlaşır. Reşat Nuri tevekkeli Feride’yi Yeşil Gece’nin Tanrısını kaybetmiş hocasına benzetmemiştir. İşte bu denge olmaksızın romanla en paralel, en büyük bütçeli, en iyi yönetmen tarafından çekilen uyarlama bile Çalıkuşu'ndan başka bir şey olmaya mahkumdur. İşte yeni Çalıkuşu’nun talihsizliğini de burada görmekteyim. Hele ki Feride’nin önüne geçmiş bir Kamuran izlemek tam bir kâbus olur. İşte biraz da bu yüzden o uzaklığıyla Kenan Kalav gelmiş geçmiş en iyi Kamuran’dır. Oynadığı için değil oynamadığı için mükemmel Kamuran’dır. Çünkü o haliyle o kadar alakasız, boş ve Feride’nin verdiği değerle değerlenen bir hali vardır ki adeta yönetmen “dur, oynama” demiştir. Bugün olduğu gibi sarı çıyan olmaması kimsenin fazla gözüne batmamıştır çünkü hanidiyse bu teni esmer Kamuran’ın ruhu sarışındır. Kadro gerçekten bir harika, insan hangisinden söz edeceğini şaşırıyor. Evet, dönemin önde gelen sanatçıları var fakat bunlar rollerine uygun olarak seçilmiş. Miralay Hayrullah Bey deyince aklıma Sadri Alışık’tan başkası gelmiyor mesela, kimsenin bir daha Hayrullah Bey ve Feride arasındaki baba-kız ilişkisini romandaki gibi inandırıcı işleyebileceğine inanmıyorum. Mine Çayıroğlu da Munise rolünün üstesinden çok iyi gelmiş. O kadar tatlı ki izledikten sonra aklınızdan sarışın Munise portresini ebediyen çıkartıp yerine onun hüzünlü çocuk bakışlarını koyuyorsunuz.






 Gelelim eski Sovyetlerin sevgili “Королек”ine… Pek bilinmez ama Çalıkuşu dizisi aslında uluslararası anlamda çıkartabildiğimiz nadir iyi işlerden biridir. Bir zamanlar Sovyet ülkelerinde fırtına gibi esmiş, oldukça meşhur olmuştur. O dönem Rusya’da kapı zilleri Çalıkuşu melodisiyle çalar olmuş, Rusların gözünde Aydan Şener Türk Kadınının güzelliğinin simgesi haline gelmiştir. Ve Türki Cumhuriyetler o günlerin hatırası Feride ve Kamran isimlerini taşıyanlarla doludur. Belki de Kırım Tatarı olan Aydan Şener ve Esin Engin’in esere getirdiği tanıdık hava Ruslar tarafından bu kadar benimsenmesinin sebeplerinden biridir. Sanırım bunu ancak eserin içerdiği yoğun tutku dozuyla açıklayabiliriz.



İnanmayanlar ilgili şu Youtube videosunu inceleyebilir: 
http://www.youtube.com/watch?v=8AesqmAElXM



Modern zaman Çalıkuşu’na dair ise Kamuran’ın daha ön plana çıkabileceği bir Çalıkuşu ile ilgili kaygılarımı belirttim. Burada bu hissi bana veren şeylerden biri de Kamuran’ı canlandıracak Burak Özçivit’in Feride’yi canlandıracak Fahriye Evcen’den daha baskın bir oyuncu karakterine sahip olması… Bu onu hiç de o uzak, hoş ama boş Kamuran yapmayacaktır oysa Kamuran bir gölge olmalıdır. Çalıkuşu hasrette yaşanan bir aşk hikâyesi barındırır yani diz dize canımlı cicimli bir aşk hikayesi değildir bu. Kamuran’ın gölgesiyle oradan oraya savrulan Feride’nin öz hikâyesidir. Aşklarıyla yüz göz olmuş bir Feride ve Kamuran ilişkisi bu tutkuyu öldürebilir. 


Nazenin bir beyzade’den ziyade gürbüz bir subay görünümü çizen Kamuran, Aydan Şener’in o zeki bakışlarından ve gizli mahçup edasından uzak Feride; aslında bu diziyle ilgili söylenecek çok şey var fakat sanırım ki önce yayınlanmasına izin vermek gerekir. Fakat dönem dizisi olarak çekilmesi inceliğini göstermeleri bile bence iyi niyetli bir çaba olarak okunmalıdır. 


Son olarak “Gerçek Çalıkuşu” bence en iyisiydi. Daha iyisi çekilemeyecek, kimse Aydan Şener'den daha iyi bir Feride olamayacak, bu kimseyle ilgili bir problem değil. Bunu yapabilecek adamın dersler çıkararak 20 sene arası olan iki Çalıkuşu çekmesi gerekir. İşte Osman Seden bu tutkuya sahipti.

Cevap: B şıkkkı

2 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Selamlar. Yazınızı baştan sona ilgiyle okudum ve size teşekkür etmek istedim. Çünkü farklı zamanlardaki bu Çalıkuşu denemelerini özenle karşılaştırmış ve yazıya dökme aşkı hissetmişsiniz.

    Feride karakteri, -benim gözümde- ruhtaki gerçek iman ile güzellik ve zekayı birleştirmiş hayalci bir karakter. Ve dediğiniz gibi, Aydan Şener bu rolde güneş gibi parladı. Ne çok yavaş ne de hızlı, tam frekansında bir Feride oldu. Esin Engin'in bestesi ise Çalıkuşu'na tam anlamıyla ruh verdi.

    Bence 80'ler sonu ve 90 başları TRT'de gerçekten unutulmaz ve nitelikli işlerin gördüldüğü bir dönemdi. Bu açıdan bizim neslimizi şanslı görüyorum, çünkü bunlar emek verilmiş ince işlerdi. O günleri ve o eserleri bizlere hatırlatacak, o ruhu tekrar anımsatacak şeylere internet ortamında denk gelmek de ayrı bir hoşluk doğrusu. :)

    YanıtlaSil